Sunday, 22 April 2012

Küçük ama Faydalı Tüyolar :) U.K.


    
   Bir arkadaşımın İngiltere’ye gidecek olması ve benden tavsiyelerde bulunmamı istemesiyle, benim de uzun zamandır yazmak istediğim kısa kısa tüyolarım olacak. (Birazda kendim için yazıyorum ki nereye nasıl gidiyorduk falan unutmayalım dimi, yolumuz düşebilir her an J) Gideceğim günlerin yaklaşmasıyla onu götürmek gerek mi, şunu alsam fazla mı olur, ya lazım olursa diye kafayı yemiştim. Giden arkadaşlarıma da sordum ben gerçi ama bu kadar detaylı anlatmadılar ki, yaşayarak öğrendik bizde J Ben çektim siz çekmeyin…



1.    Öncelikle ister kısa süreli gidin ister uzun, valizinizi aman lazım olabilir diye bir ton eşyayla doldurmayın. Ben giderken nevresim takımı, havlu gibi şeyler bile götürdüm o kadar yani J
Hele ki dil kursuna gidiyorsanız ve aile yanında kalacaksanız her şeyinizi hazırlıyorlar böyle yük yapacak gereksiz şeyleri listenizden atın. Kendi başınıza kalacaksanız da Primark’dan çok uygun fiyatlı havlu nevresim çarşaf gibi şeyleri almak mümkün. Hava alanında ekstra para vermekten iyidir! Dönerken de atarsınız gider J Şampuan, krem gibi şeyler de çok uygun fiyatlı bulmak mümkün. Hatta 1 Poundçulardan Türkiye’de 22 liraya satılan John Frieda markalı şampuanı almak (gibi) J markalı bir çok ürün var yani buralarda, koca koca toblerone ler, after eight leroh mis J Ha bayanlar için bir istisna illa ben Orkid marka kullanıcam derseniz o yok işte J  



2.     Eğer dil okulu için gitmek istiyorsanız, orta derece İngilizce bilmeniz başvuru formlarını doldurmaya yeterde artar bile. Şimdiki aklım olsa hiçbir şey için danışmana gitmezdim çünkü hiç bir şey yapmayıp üzerimden para kazandı üstüne üstlük bir dolu sorunla karşılaştım bütün sorunları kendim çözmek zorunda kaldım. Çıkan pürüzler yüzünden konsolosluğa bile kendim dilekçe yazmak zorunda kaldım. Bu kadar İngilizcem varmış ben ne gidiyorum diye bile düşünebilirsiniz J böyle birisine rast gelirseniz. Doğal olarak bu işi bilen birisine danışma gereği duyuyorsunuz haklı olarak, illa danışıcam diyorsanız da düzgün birisine denk gelirsiniz umarım… Bu konuya iyice girersek ben yaz yaz bitiremem bu konuda muzdarip bir insan olarak J burayı geçerek ikinci olarak çok tanınmış ismi olan dil okullarını tercih etmeyin derim ben bir sürü normal kurslar var adını hatırlayamadığım onları araştırın. Hem daha az para verirsiniz hem de bir dolu Türk ile aynı okulu ve ortamı paylaşmak zorunda kalmazsınız. Bu kurslar genel olarak İspanyol, İtalyan, Polonyalı tiplerle dolu. Adamlar çalışmaya geldikleri için daha hesaplı kursları tercih ediyorlar. Hoş Türkler her yerde bizden kaçış yok J Brighton için aklımda kalan City College araştırılabilir. Sen neden gitmedin buralara derseniz de vize almam da güçlük çıkarırlarsa diyerek okul olarak biraz daha pahalı okulu seçip puan toplayayım dedim J

3.       Evet gelelim çalışma mevzusuna….O kadar almak için uğraştığım Tier 4 vizesine ekstra para vermekten başka bir işe yaramadı, niyesi ; Londra’ya gitmiyorsanız biraz gereksiz…Küçük yerlerde iş imkanları çok yok, olsa da herkes kendi milletine iş verme taraftarı… Türküm diyince baştan kaybediyorsun zaten, vize problemi çalışma izni bla bla bla….Ancak bir Türk restoranı ve ya marketi gibi yerlerde bulunabilir o da şanslıysanız….Ama Londra bu konuda bereketli, işsiz kalan pek yok… Yine de her ihtimale karşı çalışma izinli vize alınabilir. Master için gittiysen zaten, sanırım direk o vizeden alıyorsunuz, sorun yok.
Ha bu arada bu sitede baya faydalı www.gumtree.com
İşten eve, evden mobilya ya her türlü ihtiyacınız görülür .

4.       Brighton için konuşursak, öğrenci iseniz hemen 3 aylık otobüs kartından almanız kârlı olacaktır zannımca. 100 £ idi bir 6 ay öncesinde.( Lakin Nus Extra Card'a sahip olmanız gerekiyordu) Ama gün içerisinde istediğiniz kadar binebiliyorsunuz. Yakındaki şehirlere de otobüsler gittiğinden kartı bu gibi yerler içinde kullanabilirsiniz. Otobüsleri arada sırada kullanacaksanız da day saver bilet almanız yararınıza, o da 3,70 £ gibi bir şeydi hatırladığım kadarıyla… Birde otobüslerin kalkış saatleri v.s. bütün bilgileri buradan öğrenebilirsiniz, epey faydalı öneririm.http://www.buses.co.uk/trips/onestop.aspx
       (London’un ise meşhur Oyster’ı var efendim ( https://oyster.tfl.gov.uk/oyster/entry.do ) 
     
       Ha bir de Nus Extra Card çıkarırsanız alışverişlerde indirimler kazanabilirsiniz. O da 13 £ civarında idi. Şimdi yazarken aklıma gelen bir de tren için kullanılan bir kart daha çıkarttıydım ben, onun fiyatı da 26 £ idi.
Ne masraf yapmışım kartlar için bak şimdi fark ediyorum J Ama sonuna kadar da kullandım , hakkını verdim J Brighton Londra arası az gidip gelmediğimden bu kartta hayli işime yaradı açıkçası. Yani tren yolunun olduğu her yerde kullanılabilirsiniz. Manchester’a da gitmişliğim vardır bu kart ile, hatta arkadaşıma da ucuz bilet alıp yakalanmama başarısı bile göstermişliğimiz vardır J Yakalanırsanız 2 katı kadar ceza ödüyorsunuz sanırım, öyle bir şeydi.

5.       Ha bu biletleri de online alacam derseniz de şu sayfalar işinizi görür… (Tabii oradan çıkardığınız bir banka kartınız var ise…) Yoksa paşa paşa tren garı ya da St. James Street' deki OnestopTravel …Ha birde 4’lü gurup oluşturursanız gurup indirimi uygulanıyor, o da hesaplı aklınızda bulunsun. London için nasıl bilmiyorum ama Portsmouth’ a giderken aldığımız biletler için, dönüş yolunda da hep birlikte olmak mecburiyetinde kalmıştık, çünkü tek bilet vermişlerdi. Ne yaparsanız yapın dönüşte birbirinizi bulun yani J Bunun içinde aynı marka sim kartınız olsun ki bedava konuşunJ Bakınız madde 6)
http://www.mytrainticket.co.uk/ ( 0,90 £ hizmet bedeli koyuyor)
http://www.southernrailway.com/ (Bu site de biraz yavaş çalışıyor fakat daha da ucuz bilet bulunabilir)

6.       İlk göz ağrım olan Lyca’yı Feridecim sağolsun London’a gittiğim gün hemen aldı bana, uzun bir süre onu kullandım ama Brighton da baktım herkes de bir Lebara fırtınası sürüyor, bir tane de ondan aldım. Dediğim gibi aynı hatlar bedava konuşuyorlar birbirleriyle… Eee bu arada kartları tak çıkar derken Türkiye hattımı da kaybettim, bir ton uğraşmak zorunda kaldım. Malum online bankacılık için gerekiyor biliyorsunuz, ne faxlar ne telefonlar oooo J tam bir kabus ! Hatırlamak bile istemiyorum vala baya bir yordular beni… Ama yeni nesil telefonlarınızdan varsa da O2 en iyisi bence hemen ondan bir tane alın…  Yol üzerindeki tüm off licencelerde bulabilirsiniz, Lyca ve Lebara gibi bir şeydi)

7.       Yemeğinizi kendiniz pişirecekseniz Asda en iyi daha doğrusu en ucuzlarından… Bir çok çeşit mikrodalga yemeği bulunur J Bir de miniş miniş Coca-Cola’lar… Benim gibi normali çok gelenlere J

8.       London’a değil de Brighton’a gidecekler için Gatwick Hava alanı daha yakın, 40 £’lar falan verip de taksiyle gelmenize gerek de yok, hava alanından direk trene çıkış var. Tabii Gatwick’e sanırım sadece Easy Jet geliyor, valiziniz çok yoksa böyle geline, değilse Heathrow'un yolları taştan :)
     
9.       Hediyelik ufak tefeş şeyler içinde London’a gittiğinizde Westminster’daki, sokak satıcılarından daha ucuza birşeyler bulabilirsiniz, tabii keş…  London’da farklı şeyler bulma ihtimaliniz daha fazla. Ha hediyelik demişken Camden Town’ı görmeden gelmeyin. Cyberdog’a da benim için uğrayın J

Monday, 20 February 2012

DOG RACE


Pier’de 500 tane ticket ve karşılığında ancak Speedy Gonzales (şimdi İtalya semalarında ev arkadaşım Silvia’da kendileri) kazanmama müteakip başladı her şey… 

Bu da kumar sayılmaz canım bak çocuklar geliyor buraya deyip Dog Race ile devam etti J  En sonunda Kumarhane kartımızın olduğunu ve rulete dadandığımıza hiç girmeyeceğim J Bu kazanma hırsı çok fena bir şeymiş ya gelirse ya bilmem ne derken çok fena yani J Neyse gelelim Dog Race’e…Hayatta da aklıma gelmezdi bu köpek yarışlarına gideceğim bide üstüne bahis oynayacağım… Ay ne çirkin köpeklerdi onlar küçük kafalı kaslı şeyler J Ama sonunda eksper olduk kim kazanabilir kim den bişi olmaz … ‘Kuyruğunu kıstırmak’ tabiri de gerçekmiş bu arada bunu da canlı canlı test etmiş olduk….Ama gel gelelim para yatırmadıklarımızın hepsini tutturduk en son oynayalım bari deyip Gülçe ile ortak oynadık. Bir heves yaptım ben yatırayım paraları diye… Aldım paraları gittim ama son anda şeytan dürttü kararlaştırdığımız değil de başka birine oynadım ben… Ama baştan düşündüğümüz kazandı tabiiJ Nabim içimdeki sesi dinledim üzgünüm Gülçeee J Giden para olsun dimi J






Friday, 3 February 2012

EDINBURGH (edinbraaaa:)


Baştan belirtmek gerek ki edinbraaa diye söylemeniz gerekiyor, yoksa ne dediğinizi anlamıyorlar J  İki yıl kadar önce rüyamda Edinburgh'da olduğumu görmüştüm. Sabah kalktığımda neresiydi ya burası diye internette şoyle bir bakınmıştım. Ne alaka derken sahiden gittim işte oradaydım J (şimdi düşününce garip geliyor valla kendimden korkmalı mıyım J ) Kesinlikle gidip görülmesi gereken bir yer gerçekten, herkesin de dediği gibi kendinizi film sahnesinde gibi hissediyorsunuz.




Bu arada biz öyle güzel bir havada gittik ki korktuğumuz gibi öyle çok üşümedik. Tabii bu gündüz için tek, gece olduğunda durum baya bir tersine diyebilirim ve sokaklar da bir o kadar ürpertici bir hal aldı, dar sokaklar, eski yüksek binalar vsÇünkü şehir 2 kısma ayrılmış Old Town  ve New Town … Biz Old Town'da bir otelde kaldık ki Edinburgh'da olduğumuzu anlayalımalım J Tabii burayı bize tavsiye eden arkadaşım Feride sayesinde bulduk. İlgilenler için  http://www.tailorshalledinburgh.co.uk/
Ben tavsiye ederim açıkçası sadece bahane bahçe katı bar olduğu için müzik sesini geç saate kadar duyabilir ve nedendir anlamadığım içince bağıran iskoç, ingiliz ergenlerin seslerini duyabilirsiniz… J

Adından da anlaşıldığı gibi Old Town da ne kadar görülmeye değer tarihi bina varsa New Town'da da klasik şehir hayatı alışveriş merkezi marketler vs ler var. Hard Rock Cafe'de bu tarafta bilginize… 2-3 günde gezilebilecek bir yer ama biz tekrar gitmeyi düşünüyoruz. Bekle bizi Edinbraaa J Neyse biz ilk önce Edinburgh Kalesi 'den gezimize başladık ki zaten nerdeyse tüm günümüzü aldı diyebilirim. SEYAHAT bir çok kısım ve içlerinde de müzeler var. Kesinlikle gidilip görülmeli diyorum. Giriş ücreti de 14 Pound verdik, biraz fazla gelse de görülmeye değer…







Kalenin girişinde ise viski tadım yeri var ve çeşitli viskilerin satışının yapıldığı yeri görürsünüz ki tadım yapmak ve nasıl üretildiğini görmek içeride yapılacak tura katılmalısınız, bu da sürdürte tabi.
Dediğim gibi tadını çıkara çıkara gezebilmek için biz bir daha gitmeyi planlıyoruz ve dönüşte trenle dönüp gezemediğimiz tren hattındaki şehirlere gitmek istiyoruz.Hem belki Ağustos ayındaki müzik festivalini görmek ki sanırım bu da Fringe Festivali dahilinde olsa gerek. http://www.brightonfringe.org/  ve  http://www.edfringe.com/  gibi şehirlere göre ismi değişiyor. Ha bir de en büyük ve en lezzetli fish & chips leri biz Edinburgh'da yedik bilginize :) http://www.taylor-walker.co.uk/pub-food/malt-shovel-inn-midlothian/pid-S1565
Son olarak keltik süs eşyası gibi şeylerden almayı unutmayın, benim bir küpem var bile :)
Bir de kalenin çıkışındaki cesur yürekle fotoğraf çektirmeyi, (ben çektirmedim ama bidaha ki sefere) :) Bahar'ınkiyle yetinin artık :) Freedoooom .......

 

{0} linke tıklamayı da unutmayın :) Gitmeden önce ön bilgi ....

http://www.youtube.com/watch?v=OhbKGReIA9g&feature=email







Saturday, 14 January 2012

Cambridge


Cambridge denince ilk aklıma gelen şey ‘punting’ oluyor, sanırım epey bir korkmuş olmamdan kaynaklanıyor :) 8 pound yerine 4 pound vermek mi cazip geldi yoksa içimiz de oluşan deneme arzusu mu bilemedim… abi biz bunu yaparız ne var ki diyip atladık kayıklara 5 kız 1 erkek…Bunu özellikle belirtiyorum ki Görkem işin sefasını sürdü...Fotoğraflardan da belli olduğu gibi :) 




Hoş ben de elime almadım sopayı ama ben ha düştük ha düşücez diye kendimi kasmaktan indiğimde başlarım sizin pantiğinize puntiğinize diye söylenip duruyordum :) Görünüşte o kadar kolay gözüküyor ki..Uzunca bir sopa nehrin dibinden güç alıp kayığı yürütmeye çalışıyorsun..Biz bir 15 dk. Olduğumuz yerde daire çizdik :) Sonra Gülçe elindeki sopayı düşürmemek için girdiğimiz ağaç dallarının üzerinden hoplayıp zıplayıp hepimizin içini hop hop ettirdi :) Görkem ve benim dışımda herkes denedi sürmeyi sonunda geç de olsa başardık ama dediğim gibi indiğimizde kendimi sıkmaktan başıma ağrılar girdiydi...Sanırım enerji vermesi için, donutların Punting yapmadan önce yenmesi gerekiyordu :) oyy olsa da yesek..oranın strawberry'lisi bir başkaydı vala... 




 İkinci olarak da bir dolu kolej vardı etrafta ama bahçesine bile zar zor girebildik kimisinin… Şehir olarak pek bir kasvetli geldi bana ,tam ders çalışmalık demek ki :) ama gece bir kalıp görmek gerek biz sabah gidip akşam döndüğümüzden anca bu kadarına vakıf olabildik.