Sunday, 13 November 2011

MANCHESTER

Pek bir hevesli başlanan ama aksiliklerle devam eden Manchester yolculuğumuzun pek de iyi bittiğini söyleyemeyeceğim. Ama yok yok yine de mutlu son demeliyim çünkü dönüş yolunda Victoria Station'da cüzdanımı kaybetmem ve onun da bir Türk’ün eline geçmesi ve beni bulmasını düşününce çok şanslı olduğumu kabul etmem gerekJ Neyse, giderken ucuz olsun diye ‘Megabus’’tan 7 poundluk biletimizi aldık. Londra Victoria Station’ın hemen arka tarafında otogar gibi küçük bir yerden peronumuzu bulduk lakin 1 saat kadar gecikmeyle yolculuğumuza başladık. Olur bu kadar bu fiyata diyerek kendimizi gaza getirdik. Şehir içi otobüsleri gibi çift katlı otobüs ile yolculuğumuza başladık. Kimsenin yeri belli değil nereyi boş bulursan oturuyorsun. Tabi biz buradan alışkın olduğumuza milleti yararak ayrı da olsa oturacak düzgün yerler bulduk J. Düzgün diyorum çünkü alt katta tuvalet olmasından ötürü kokudan o kadar yol çekilmezdi! Yolculuğumuz da yaklaşık 5 saat kadar sürdü sanırım tam hatırlayamadım şimdi….

İner inmez yürüme mesafesi olan şehir merkezine yani Piccadilly Gardens’a geldik. Oradan otelimize gitmek için otobüse binmemiz gerekti ve 15 dk’lık bir mesafeden sonra geceliği 15 pounda bulduğumuz otelimize yerleştik. Güvenli ve temiz olması bizim için yeterliydi ne de olsa çok kalmayacağımızı düşünürsek. Otelimiz olan Luther King House’a ulaştık. ihtiyacı olan buradan bir göz atabilir. http://www.lutherkinghouse.co.uk/

Tam şehrin merkezinde hostellerde var tabiî ki ama 18 kişinin bir odada kaldığını duyunca bundan vazgeçtik. Eşyalarımızı bırakıp keşfe çıkalım dedik zaten topu topu 1 gece kalmayı planladık. Şehir merkezine geri döndük ve meydanda güneşin tadını çıkarmak için çimlerin üzerinde uzananlara bizde biraz katılalım dedik.





 Acayip derecede Pakistan ve Hindistanlı tipler dikkatimizi çekti. Hatta bizim otele giderkenki bir caddede sırf Pakistan Hindistan restoranları vardı. Meydan da bulunan Strada’da bir güzel pizzamızı güplettikten sonra Canal Street, Market Street, New Cathedral Street’i ve Manchester Cathetral’i dolaşıp oradan Hard Rock Cafe’ye yol aldık.



 Hemen önündeki bekarlığa veda partisi yapan kızları biraz seyrettik. Onlara eşlik eden müzisyenlerde de bir roman havası vardı hani J Bu arada İngiltere'de uzun süredir gösterimde olan ‘Coronation Street’ ‘de Manchester’da bulunuyor. Helenciğimin favori dizisi illa git gör orayı da demesine rağmen vaktimiz kalmadı oraya gitmeye ama meraklısına duyurulur. Neyse daha sonra biraz yorgunluk atalım diye Cathedral Street’deki Sinclairs Oyster Bar ‘ a oturduk. Dört bir yanı çevrili bir yer içkisini alan dışarıdaki masalara oturmuştu Cumartesi olması nedeniyle de epey bir kalabalıktı. Gece hayatı bakımından Londra’dan sonra Manchester’ın geldiğini soylediler. Old Monkey adlı bir yerde baya bir meşhur ama biz gidemedik yolunuz düşerse siz uğrarsınız artık J Bu arada burada da Çin mahallesi var onu da unutmayın.


Bu arada meraklısına Londra ve Edinburg gibi burada da National Galeri, Library ..v.b. mevcut ve tabii Manchester Üniversitesini de dıştan da olsa (bizim gibi J) görmemezlik yapmayın .
Şehri gezebildiğimiz kadar gezdikten sonra ertesi gün Old Trafford’a gitmeden de olmaz dedik. Her ne kadar maç seyredemesek de boş da olsa stadı görmek istedik. Piccadilly Gardens’dan otobüsle ve ya tramvayla gitmek mümkün. Bizim gittiğimiz Pazar günü olduğu için yarım saat beklememize rağmen tramvay gelmeyince, durakta tanıştığımız siyahi antrenör J bizi de arkasına katarak Old Trafford’a giden otobüse bindirdi. 15-20 dakikada da stada ulaşıp, 14 pounda aldığımız biletimizle! BOŞ stadı görmek için beklemeye başladık. Acayip bir yoğunluk vardı adamlar bunu da paraya dönüştürmesini bilmişler! Yaklaşık 10’arlı guruplar halinde başınızda bir rehberle stadı,soyunma odalarını v.s görüyosunuz.  Hoş sorsan Manchester City Manchester United’tan daha bir populer orada, daha çok City taraftarı varmış söylenenlere göre. Ama iyiki de gitmişiz, bir dahaki maça inşalaa J